ADD FETHİYE 'O GÜN KATLİAMCILARIN AVUKATLIĞINI ÜSTLENENLER BUGÜN İKTİDARDADIR'

Atatürkçü Düşünce Derneği Fethiye Şubesi yönetim kurulu başkanı Haydar Murat Topçu 2 Temmuz Sivas Katliamını Anma yıldönümü nedeniyle yazılı bir açıklamada bulundu. ADD Fethiye Şubesi yönetim kurulu başkanı Haydar Murat Topçu 'Her 2 Temmuz'da sadece acı yaşar Türkiye'de türküler, semahlar, insanlık, duygular, şiirler, laiklik, demokrasi, hukuk, ahlak ve Türkiye ölür, sadece acı yaşar' diyerek 'O gün katliamcıların avukatlığını üstlenenler bugün iktidardadır. Katillerin avukatlarının önemli bir kısmı milletvekilliği ile ödüllendirilmiştir' iddiasında bulundu…

PAYLAŞ
Dost Gazetesi - Dost Gazetesi

Atatürkçü Düşünce Derneği Fethiye Şubesi  yönetim kurulu başkanı Haydar Murat Topçu; 2 Temmuz  Sivas Katliamını Anma yıldönümü nedeniyle yazılı bir açıklamada bulundu. ADD Fethiye Şubesi  yönetim kurulu başkanı Haydar Murat Topçu  "Her 2 Temmuz'da; sadece acı yaşar Türkiye'de; türküler, semahlar,  insanlık, duygular, şiirler, laiklik, demokrasi, hukuk, ahlak ve Türkiye ölür, sadece acı yaşar" diyerek   “O gün katliamcıların avukatlığını üstlenenler bugün iktidardadır. Katillerin avukatlarının önemli bir kısmı milletvekilliği ile ödüllendirilmiştir” iddiasında bulundu…

“KATLİAMCILARIN AVUKATLIĞINI ÜSTLENENLER BUGÜN İKTİDARDADIR”                                                               

 Topçu yapmış olduğu açıklamada “Şeriat isteyenlerin Sivas’taki ayaklanmasının üzerinden yirmi dört yıl geçti. Türkiye Cumhuriyeti en karanlık günlerinden birini bundan 24 yıl önce Sivas’ta yaşadı. Cumhuriyet tarihimizin en önemli gerici ayaklanmasıydı. 2 Temmuz 1993 de Pir Sultan Abdal Şenliği için kente gelmiş otuz üç yazar, ozan, aydınımız o gün yakılarak öldürülmüştü.  Bu ayaklanma ve kırımı düzenleyenler Hizbullah Örgütü üyeleriydi. “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak!” diyerek ayaklanmışlardı. Ayaklanma sırasında aydınların sığındığı Madımak oteli kuşatıldı ve ateşe verildi. Otelden dışarı çıkıp kurtulabilenler ağır yaralandı. Ama otele sığınmış otuz üç aydınımız yanmaktan kurtulamadı. Yakılanlar arasında Cumhuriyet aydınlarımız Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok, Hasret Gültekin de vardı. Dönem Sivas valisinin etkinliğe özel olarak davet ettiği Aziz Nesin ise önce yanmaktan, sonrasında linç edilmekten güçlükle kurtuldu. Ayaklanma gün boyunca sürdü. Güvenlik güçleri ayaklanmayı bastırmakta yetersiz kaldı. Devleti yönetenlerin kararsızlığı nedeniyle de ancak akşam saatlerinde ayaklanma bastırılabildi. Olaydan sonra gözaltına alınan yüzden fazla kişi hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin “din devleti kurmaya kalkışma “ suçlamasıyla açtığı dava 2000 yılında sonuçlandı. Otuz üç sanık idama, on dört sanık on beş yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırıldılar. 2002 yılında idam cezası yürürlükten kalkınca cezalar “müebbet”e çevrildi. O gün katliamcıların avukatlığını üstlenenler bugün iktidardadır. Katillerin avukatlarının önemli bir kısmı milletvekilliği ile ödüllendirilmiştir.

“HEPSİ İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ EN BÜYÜK SUÇLARDIR”                                                                     Yakalanabilen suçlular cezasını buldu ama o gün Sivas’ta yakılan canların acısı ve anısı hep yüreğimizi acıttı, acıtacak.  Oysa aynı Sivas, 95 yıl önce bağımsızlık meşalesinin yakıldığı, karanlık günlere ışık olan ve manda fikrinin yok edildiği Sivas Kongresine ev sahipliği yapmıştı. Sivas Kongresi ile yakılan bağımsızlık ateşinin Cumhuriyetle taçlanışından 70 yıl sonra Madımak Otelinden yükselen kara dumanlar Cumhuriyetin ışığını, aydınlığını boğmaya yetmemiştir. Bağımsızlık aşkı ile yola çıkan Mustafa Kemal ve bir avuç arkadaşını bağrına basan Sivas halkına ihanet eden kundakçılar, 2 Temmuz 1993 günü Anadolu aydınlanmasının ışığını tazelemeye gelenleri konuk etmek yerine ölüme göndermişlerdir.  Yüzyılların karanlığını sürdürmek isteyenler 24 yıl önce Cumhuriyetin ışığını söndürmek için Madımak’ta kara dumanları yükseltse de bu ülkenin aydınları gövdelerinin meşale olması pahasına bir kez daha önümüzü aydınlatmışlardır.  Madımak, Çorum, Malatya, Maraş… Hepsi insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlardır. Bu ülkenin, ‘ben insanım’ diyen ve vicdanı olan herkesin acısı, ortak yarasıdır ve asla unutturulamaz. Bu katliamları karartmak ve kapatmak isteyenlere inat, sesimizi her yeni gün daha fazla yükseltmek bir insanlık görevidir. Çünkü bu saldırılar, aydınlığa, çağdaşlığa, demokrasiye, bir arada yaşama kültürü ve çok sesliliğe yapılmıştır. Geçmişte yaşanan örneklerden de çok iyi biliyoruz ki bu insanlık dışı olayları gerçekleştirenlerin cezasız kalması, bu topraklara yeni acılar yaşatacaktır.

“HAYKIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ”                                                                                                                     

Kullanılan söylemler ve üslupla, bilinçli bir şekilde, ülkeyi bölmeye çalışmakta, kutuplaştırmakta, kardeşi kardeşe düşman etmek için çabalamakta, yeni acılara çanak tutmaktadır. Ancak bu nefret söylemleri, evrensel ve çağdaş değerlere sahip olan bu topraklarda yurttaşlarımızı karşı karşıya getirmeye yetmeyecek; mezhepçilik üzerinden siyaset yapanlar asla emeline ulaşamayacaktır. Sivas Ayaklanması’ndan sonra geçen yirmi dört yıl içinde, irtica ve bölücülük, kaldığı yerden yoluna devam etti. Türkiye’nin birinci öncelikli tehdit unsurları bile değiştirildi. Çağdaşlıktan geriye, Ortaçağa dönüş gericiliğinin kendine anayasal zemin yaratma arayışı başladı. Bu dönemde ülkeyi yöneten Siyasal İslam görüşündeki iktidarlar laiklik yerine dine dayalı ideolojinin yerleştirilmesi ve “Türkiye Cumhuriyeti parantezinin kapatılması” için caba gösterdiler. Emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi gölgesinde, bu büyük tarihsel kırılma için, demokratik ve laik Cumhuriyet’le bitmeyen kavgalarını sürdürdüler. Gelecekteki bir İslam Devleti için bu Cumhuriyet’in temel değerleri ve anayasal kurumlarıyla oynayıp durdular. 15 Temmuz 2016 Darbe / İşgal girişiminden sonra OHAL dönemi başladı. Devletin işleyiş ve yapısını değiştiren düzenlemelerin yapılmasına devam edildi.16 Nisan 2017’deki halkoylaması sonucunda ise “Anayasa Değişikliği” kabul edildi ve Parlamenter Rejimden Başkanlık Rejimine geçildi. “Bütün yetkinin bir kişiye verildiği büyük bir çılgınlık” olarak görülen bu “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” 3 Kasım 2019’da yürürlüğe girecek. Bu siyaset anlayışı, bu akıl tutulması; Barışçıl yöntemlerle özgürlük ve demokrasi mücadelesini başlatan genç-yaşlı halkımızın farkına varacaktır. Atatürk Cumhuriyetinden vazgeçmeyeceğimizi, yeniden çağdaş ve aydınlık Türkiye’ kurmakta kararlı olduğumuzu haykırmaya devam edeceğiz. Ülkemizde Devletimizi yönetecek makam ve mevkilere aday olan kişilerin Atatürk devrimlerine gönülden bağlı, çağdaş, laik olması yönünde beklentilerimiz vardır. Bunun dışındaki dayatmalar, halkın onaylamadığı adayların seçenek olarak sunulması Atatürk İlke ve Devrimlerine ve Laikliğe bağlı halkımızı hiçe saymaktır.

 “UMUDUMUZ ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİDİR”                                                                                                                   

 Bundan sonra ya Atatürk Devrimi’ne dört elle sarılacağız ya da yok olacağız!” Yaşadığımız günlerde Cumhuriyeti, demokrasiyi, Hukuku, temel hak ve özgürlükleri savunmak için yapılacak “demokrasi mücadelesi” gündemdedir. Yeniden güçlü parlamenter sisteme dönüşü sağlayacak bir Anayasa yarınların umududur. Türk Milleti’nin büyük çoğunluğu sonunda tehlikeyi fark etmiş ve çıkış yolunda harekete geçmiştir. Vücutlarıyla 24 yıl önce aramızdan ayrılsalar bile düşünceleriyle yüzyıllarca yaşayacak olan Sivas’ta yitirdiğimiz aydınlarımızı saygıyla anıyor anıları önünde eğiliyoruz. Unutmadık-Unutturmayacağız” dedi.                                                                                           

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN