Akgün, 'Üretim Girdilerinde Çok Ciddi Bir Maliyet Oluştu'
Türkiye Halciler Federasyonu Başkan Vekili Atabey Akgün sebze meyve üretiminden ihatacat piyasasına kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.
İhraç edilen ürünler ihraç standartlarına uyması gerektiğini belirten Atabey Akgün, “Nisan ayına kadar örtü altı üreticimiz inşallah emeğinin karşılığını alır. Çünkü onlar ekmezse sektörün ticaretini yapan adam alıp satacak mal bulamaz, tüketici yiyecek bulamaz. Onlar ekmekse tüketici yiyecek bulamaz. Onlar ekmezse sektörün ticaretini yapan adam alıp satacak mal bulamaz, üretici bizim baş tacımızdır.” Dedi.
“Üretici Bizim Baş Tacımızdır”
Üretim girdilerinde çok ciddi bir maliyet oluştuğunu belirten Akgün, açıklamasında şu ifadelere değindi;“Son üç yıldan beri pandemiden dolayı genelde Avrupa ağırlıklı çok ciddi sevkiyat olmaktadır. Fakat ihracata giden ürün başka iç piyasada kullanan ya da ürünlerin dönüşüm takvimleri vardır. Yani şu anda yayla ürünleri bitti, yaylanın sonu ürünün sonu en bozuğudur. Sahilin de başlangıcı sahil ürünlerini biz ona üreticiler bazında ya da sektör arasında alt maça diye tabir ederiz. Alt maça ürünlerin uzun yol ve ihracat ömrü olan ürünler olmadığı için ihracattaki sevkiyatın düşüklüğü ister istemez tabii ki etkiliyor.
Tabii ki üreticinin son yıllarda çok ciddi pandemiden sonra dünyada konjektürel yapıdan dolayı üretim girdilerinde çok ciddi bir maliyet oluştu. Üreticimiz de bundan dolayı etkilendi ama bundan en az etkilenen yine örtü altı. Örtü altı kısmen para kazandıran bir model. Yani seracılık dediğimiz ama ürünler ihraç standartlarına uyması gerekiyor. O takvimin oluşması da genelde kasım başı değil de Kasımın 10’u 15’i gibi başlar 20’si gibi. Bir de son yıllarda Ova bölgesi diye tanımlarız biz 6, 7 köyün bir araya geldiği; Yeşil köy, bunlar Batı Antalya, Batı Akdeniz olarak tanımladığımız yerler. Kınık, Kınık Ova oradan işte Çavdır. Bizler Kumluova, Karadere, Karaköy yedi, sekiz köy hatta ve Eşen ile birlikte sekiz mahalle. Büyükşehir yasasından sonra bunlar mahalleye dönüştü. Bu bölgede de geçmişte ocakta başlıyordu ama son 3, 5 yıldan beri bu bölge kasımda mal yetiştirmeye başladı. Yani fidecilerin böyle cazip karlar peşinde koşmasından dolayı hem o takvim süresi, iki bölgenin üst üste binmesi hem üretimin yeni başlayıp ihracata sevk edilememesi ister istemez tamamen piyasayı iç piyasaya yöneltiyor ürünü. İç piyasanın da bir kaldırma kapasitesi var. Yani bir ürünün iş tüketimi kaldırma kapasitesinin üzerinde bir ürün geldiğinde ve zaten bu ürünler raf ve yol ömrü olmayan ürünler. Önümüzdeki haftadan itibaren bu ürünler yavaş yavaş yani böyle raf ömrü, yol ömrü olabilecek artacak ürünler haline dönüşecek. İhracat da yavaş yavaş hareketlenebilir. Yılbaşında bir 10-15 gün düşer. 20 Ocak’tan sonra tekrar bir hareketlilik yaşarız. Yaklaşık Nisan ayına kadar örtü altı üreticimiz inşallah emeğinin karşılığını alır. Çünkü onlar ekmezse sektörün ticaretini yapan adam alıp satacak mal bulamaz, tüketici yiyecek bulamaz. Onlar ekmekse tüketici yiyecek bulamaz. Onlar ekmezse sektörün ticaretini yapan adam alıp satacak mal bulamaz, üretici bizim baş tacımızdır.”
“10 lira 12 lira dediğimiz ürün İstanbul’a gelene kadar 20 lirayı buluyor”
Fethiye’de 10-12 liraya mal olan domatesin İstanbul’a ulaşana kadar 20 liraya mal olduğunu belirten Akgün açıklamasında şu ifadelere değindi;
“Şu anda domates Fethiye’de 10 lira ile 15 lira arası ihracat kalemine göre ya da iç piyasanın iyi ürünü de 13, 14 lira bandında 14 liralık bir ürünün zaten 1 lira vergisi var. 2 lira burada işçiliği var, 3 lira bunlar göze batmayan bölümler. Yaklaşık 1 lira plastik ambalaj gideri vardı, 4 lira oldu. Nakliye; binecek İstanbul’a bir buçuk lira İstanbul’da hamaliye var, indirdi geldik 6 liraya. Yani bir kilo malı bedava bile alsak, İstanbul maliyeti 7 lira. Ne oluyor şimdi? 10 lira 12 lira dediğimiz ürün İstanbul’a gelene kadar 20 lirayı buluyor. 20 liraya toptancının sattığı, toptancının kârı burada bir lirayı geçmez. Yani %10’u geçmez. %8 zaten hallerde yasayla 5 bin 957 sayılı yasaya bağlıyız biz. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın yetkisi dâhilinde uygulama, illerde de büyükşehir belediyeleri yetkili. Bu yetkiye istinaden hal içi yüzde sekizin üstünde kâra geçemez yasal yaptırımı var. Bir de şöyle bir şey var; yasada künye bildirimi diye bir model var. Yani 10 liralık 12 liralık ürüne Bakanlığın tonaj eksiği olmazsa örneğin 10 ton bir ürün 10 ton olarak bildirilir de maliye evrak bazında bunu kurumsal firmalar yapmaz ama daha ziyade pazarcı ve daha küçük firmalar yapar. 5 liralık beyanla gidebiliyorlar. Kilogram hatası yaptığında arabası bağlanır ama bu düşük beyanı alıp da o beyanı aslında reel değer değer on liradır. Pazara çıktığında bu sefer de bilgi kirliliği oluşuyor. Bu da ülkemizin dikkatini çeken bir tablo. Yani bu hükümetin takdiri.
“Kilogram bazlı bir destekleme modeli bir nebze soluk alma şansı olacak”
Açıklamalarının son bölümünde üreticilere kilogram bazlı bir destekleme modeli üretimden kaynaklanan maliyetinde de bir nebze soluk alma şansı olacağını vurgulayan Türkiye Halciler Federasyonu Başkan Vekili Atabey Akgün; “Zaman zaman üreticilere destekler de yapıyordu ama ben asıl desteği böyle 5 bin lira, 3 bin lira günlük destekler değil, kilogram bazlı bir destekleme yani üretici ürünü yetiştirdiğinde eğer zirai ve malî kayda dönüştürülüyorsa, tahsil makbuzu ya da faturaya dönüştürüyorsa bunu belgeliyorsa üreticimiz ürettiğinin karşılığında kilogram bazlı destekleme alması lazım. Yoksa böyle 3 bin lira, 5 bin yılda vermiş vermemiş bu bizim üreticimize can suyu değil. Yani diğer ülkelerdeki olan modelleri örnek alabilirsek 60 milyon tonaj sebze meyve üretimi var Türkiye'de. Bunun içinde örtü altısı var, toprak katkısı, soğan, patates, pancar, havuç bunlar var, hepsi var. 60 milyon tonluk bir yaş sebze meyve üretimine üreticiye 2 ya da 1 buçuk lira verebilsek biz 100 milyar lira yapar. Zaten bakanlığın böyle bir bütçesi var. İşte bunu doğrudan kilogram bazlı üretime kanalize edebilirsek üreticinin buradaki üretimden kaynaklanan maliyetinde de bir nebze soluk alma şansı olacaktır.” Diye konuştu.