Belgesel Günleri başladı
Adabelenliler Derneği Fethiye Temsilciliği tarafından Fethiye Belediyesi'nin katkıları ile düzenlenen 5. Fethiye Belgesel Günleri Özer Olgun Kültür Merkezi'nde Prof. Dr. Şerife Atlıhan'ın 'Geçmişten Geleceğe Kilim Sergisi' ve Erol Hıra'nın 'Geçmişten Geleceğe Ninemin, Dedemin Oyun ve Oyuncakları' Sergisi ile başladı.
2 gün boyunca devam edecek Fethiye 5. Belgesel Günleri Özer Olgun Kültür Merkezi’nde başladı. Etkinlik kapsamında belgesel gösterimi ve söyleşiler yapılacak. Program 16 Nisan günü sat 18.40’ta öğrenci filmlerinin gösterimi ve ödül töreni ile sona erecek.
“FETHİYE’Yİ BELGESEL GÜNLERİNİN MERKEZİ YAPMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Düzenlenen 5. Belgesel Günleri ile ilgili konuşan Adabelenliler Derneği Fethiye Temsilcisi Abdullah Taşçıoğlu “Biz Aydın Ortaklar İlköğretmen Okulu Mezunları olarak doğduğumuz toprakları, yediğimiz ekmeği, içtiğimiz suyu helal ettirmek için Fethiye’de bir şey yapmak istiyoruz. Yaptığımız da bir etkinlikti. Fethiye’yi belgesel günlerinin merkezi yapmaya çalışıyoruz. Bunu bir çalışma grubuyla yapıyoruz. Herkesten katkı bekliyoruz. Herkesin bize destek olmasını bekliyoruz. İnanıyoruz ki biz, Antalya’nın Altın Portakal’ı varsa Fethiye’nin Belgesel Günleri olacaktır diye bir yolculuğa çıktık. Bu yolculukta sizden de destek bekliyoruz tün Fethiye’de yaşayanlardan beklediğimiz kadar” dedi.
GEÇMİŞTEN GELECEĞE KİLİM SERGİSİ
5. Fethiye Belgesel Günleri Prof. Dr. Şerife Atlıhan’ın “Geçmişten Geleceğe Kilim Sergisi” ile başladı. Sergi’nin açılışına Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca’da katıldı. Karaca konuşmasında yok olmaya yüz tutmuş bütün değerleri belediye olarak yaşatmak için ellerinden gelen bütün desteği vermeye devam ettiklerini ifade ederek “Burada birçok Seydiler Kilimi ile hep beraber karşı karşıyayız. Daha öncesinde de Fethiye Belediyesi ve Ticaret odamızla birlikte birçok dalda bizler coğrafi işaretler almıştık. Seydiler Kilimi’nde de coğrafi işaret almıştık. Aynı zamanda Kaya Halısı’na ve Üzümlü Dastarı’na da coğrafi işaret almıştık. Bizler belediye olarak o bölgede ki dokuma tezgahları, yünler dağıtarak ve dokuma atölyeleri kurarak bu yok olmaya yüz tutmuş değerleri tekrar canlandırıyoruz. Ve birçok yerde de tanıtımını yapıyoruz. İstanbul ve Ankara’da gördüğünüz defilelerle biz daha önce coğrafi işaret aldığımız üzümlü dokumasından yapmış olduğumuz kreasyonlarla 90 çeşit elbisenin tanıtımını mankenlerle birlikte yapmıştık. Ve bütün ulusal basında hep beraber görmüştük. Önümüzde ki süreçte de bunu yaygınlaştırmak istiyoruz. Birçok vatandaşımızın özellikle kırsalda ki vatandaşımıza dokuma tezgahı desteği ve yün desteği vererek bu yok olmaya yüz tutan değerleri hep beraber ayağa kaldıracağız. Burada sizlerin huzurunda tekrardan belgesel günlerine katkı sunan değerli hocalarımıza ve Prof. Dr. Sayın Şerife Atlıhan hocamıza çok teşekkür ediyorum. Birkaç gün burası açık kalacak ve bu bölgede ki bu tür değerlere sahip çıkan bütün vatandaşlarımıza ben Fethiye Özer Olgun kültür merkezinde ki sergi salonumuza bekliyorum” dedi.
“YÖREMİZİN GELENEKSEL TEKSTİLLERİNİ ARAŞTIRDIM VE BUNLARI KAYBOLMASIN DİYE KAYIT ALTINA ALDIM”
Bu toprakların insanı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şerife Atlıhan yaptığı açıklamada “İlkokulu burada bitirdim. Sonra 6 yıl öğretmen okulunda yatılı kaldım. 2 yıl öğretmenlik yaptım. Sonra tekrar Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tekstil eğitimi aldım. Tekstil tasarımcısı olarak mezun oldum. Sonra kendi yöremizin geleneksel tekstillerini araştırdım ve bunları kaybolmasın diye kayıt altına aldım. Çünkü 1988’de bu araştırmaya başladığımda gördüm ki ne camilerde ne evlerde kilim kalmamış. Koca bir köyde bir ya da iki kişide örnek görebildim. Motiflerin anlamları var mı?, adları var mı?, kim dokurdu?, ne zaman dokurdu?, nerede kullanılır? gibi bir sürü soru sorup cevabını bulmak gerekiyor. Araştırma böyle bir şey. Tabi ki bilenler vardı ama çoğu yaşlı insanlardı. İyi ki onlar vardı ki orada ben bu işi yapabildim. Düşündüm ki bir gün antikacı, toplayıcı gelir, onları alır, karşılığında da naylon hasırlar, leğenler verebilir. Onlar da kalmayacak diye var olanlardan birebir tekrar dokuttum. Ama bunu dokurken sentetik boyalar da kullanıldığı için kırmızılar beyazlara akmış biraz solmuş. Dedim ki doğal boyayla, el eğirmesi iple yapıp bunları sağlam bir şekilde saklayayım diye tekrar dokuttum. Bunların boyalarını ben kendim boyadım. Doğal bitki boyalarıyla. Şimdi saklıyorum. İnsanlara, geçmişte ne kadar kültürel değerlere sahip olduğumuzu, insanların ne kadar becerikli, sanat zevki olduğunu görsünler istedim. Gençlerin bunu tanımasını istedim. Emaneten sergi için aldığım 1-2 kilim dışında hepsini kendi ellerimle boyadım. Beşikten mezara. Yörüklerin zaten koyunları, yünleri olduğu için bütün eşyalarını toplayarak geldiği için mesela sandık yerine çuval kullanmış. Beşikörtüsü dediği şeyi bazen namaz kılmak için kullanmış ve onlara isimler vermiş. Mesela sarı renk yoğunluktaysa, sarı namazlık demiş. Büyük baklava biçimine sini demiş. Bazılarına pıtrak demiş. Böyle bir alfabe oluşturmuşlar. Motif dili oluşturmuşlar. Özellikle kızların küçük yaşta hem güzel ip eğirmesi gerekiyor hem de dokumayı çok iyi becermesi gerekiyor. Tabi bunun altında yatan başka sebepler de var. İyi dokuma yapan kızlar daha çok takdir ediliyor. Daha çok beğeniliyor, daha iyi bir evlilik yapabiliyor. Çünkü akıllı kadının akıllı çocuk doğurması lazım. Akılsız insan işi değil bunlar. Çeyiz sermenin altında yatan sebepte budur zaten. Yani hünerini gösterebilmek. Ben istiyorum ki gençler neler varmış diye görsünler. Belki günün birinde bunları tekrar yaşatma şansları olur. Bir kitapçıkta yapabilirsek, oradan da faydalanabilirler. Çünkü ben bunların 1 santimetrede kaç tane çözgü teli var, atkı var, motiflerin ismi nedir her şeyi kaydettim. O yüzden bir hafıza kalacak” dedi.