Hande B. Sarıca

İnsan sustukça yaşar

Hande B. Sarıca

‘Sen sevilmek değil sevmek istiyorsun. Insan sevildiğinden emin olmaz ama sevdiğinden olur.’

Loş ışıktaki muhabbetten şahsıma kalan cümlelerden, güzel bir adamın sözleri .. Bilmediğim sulardayım, yaşamın kıyısının rutubetiyle derinliklerin sonsuz yosun kokusunun tuhaf çekiciliği arasında yalpalanan bir eski teknede çoktandır açılıyorum ufuk çizgisinin çizilmediği diyarlara. Fakat bu sefer bazı şeyleri biliyorum ; neleri istemediğimi, artık ne olmadığımı, bazı çok konuşulan kavramların aslında ne anlamlara geldiklerini veya gelmediklerini. Ama hala öyle bir hâl ki üstümdeki bütün esi yaşamlarımın ağırlıkları sırtımda. Bu kadar çok şeyi bilmek zorunda mıydım ? ‘Herşeyi bilmeyi kaldırabilir misin ?’ cümlesinin ağırlığını yıllarca taşımış birisi olarak yorgun ve bitkin olma hakkımı kullanıyorum.
 O sabah ben kafamda bunları arkaya itelemeye, biraz olsun düşünmeye mola vermeye çabalarken virajların arasından bulutların dağlara etek olduğu bir köye getirdiler beni. Sanki içimde çok uzun zamandır uyuyan bir şey vardı sanki şimdi onun uyanma vaktiydi. Kaş sınırına yakın bu dağ köyünde bir gün gibi algılanan ama aslında çok daha uzun olan bir zaman yolcuğundaydım. Ve bir kadınla tanıştım. Masmavi gözleriyle ve bembeyaz teniyle bilge bir kadın. Masallardaki gibi ama bu daha gerçekti ; sadece başka bir zamanda gerçekti. Bahsettiğim bilgelik çok katmanlı ve ömürler boyu ulaşılamayan bir anlama geliyor ama bu kadın ; bu hayatında hiç okula gitmemiş kadın mavi gözlerinden akıttığı saf ve katıksız sevgiyle, o sanki düşünmeden konuşuyormuş haliyle bana birşey öğretti. O ağzındam rastgele akıyormuş gibi olan cümleler çok eskiydi ; daha başka yaşamlardan geliyordu. O zaten biliyordu ; sevgiyi, sevmeyi dahası o yoga yapıyordu sadece o köyde hayvanlarıyla. Belki de O ; diğer yaşamlarindan getirdiği bilgelikle bu yaşamda köyde susmanın tadına varıyordu .. Kim bilir O ; bizim bin çabayla öğrenmeye çalıştığımız sevgiyi çabasızca ve koşulsuzca akıtmayı kaç yaşam önce öğrenmişti ? 
O gün kendi içimdeki huzursuzluğa baktım, yaşama ve onu algılayış biçimime baktım, kendi sevgi ölçütlerime baktım. Sonra birde köyün en uzak noktasındaki o küçücük evin içindeki mavi gözlü kadına ve nasıl ait hissettiğine nasıl sadece sevgiyle varolduğuna. Ona tatlı bir kıskanma duyamayacak kadar çok saygı duydum. ‘Buraya geldiğimde bu bildiğim dağın taşın yanına tamamlanmış hissediyorum.’ Dedi
 Tamamlanmış hissetmek ; hani şu bizim ucundan yakalamak için neleri feda ettiğimiz, ne ahmaklıklarla vakit kaybettiğimiz şu his. Tam orada kanepede durdum ve içimden kendime belki de hayatımda ilk defa bu kadar içten dua ettim ve sadece şunu söyledim :’Ne olur birgün bana da tattır bu aidiyet hissini.’
 Yoga ; baş üstünde duruşlar, kamplar dersler… Bu dağın başında bir bilge bunu zaten yıllardır yapıyor. 
Gün bitip arabaya doğru ilerlerken bilge kadın bize veda etti ‘evime güneş gibi doğdunuz teşekkür ederim.’ Yanağıma güneşi eriten bir gözdamlası bıraktı ve gittik. Artık o arabadaki kimse aynı değildi. Ben teşekkür ederim esas sana ; bana hakikati hatırlattığın için.

Not : Bu bilge bir masal kahramanı değildir. Gerçekten o dağda yaşayan mavi gözlü bir kadın var.
 

Yazarın Diğer Yazıları