‘Kandinsky için sanat, manevi değerlerin betimlenmesidir. Her sanat dalı dışsal yapısı itibariyle birbirinden ayrılsa da buluştukları ortak nokta, insan ruhunu arıtıp, harekete geçirebilecek iç amaç için çaba vermeleridir.Vassily Kandinsky, eserlerinde hesaplı bir ritme uyarak tuvale dağıtılmış hayali figürlerle bağdaşan renklerin, her türlü düşünce ve duyguyu dile getirebileceğini göstermek isterdi. Ona göre her rengin bir özelliği, bir anlatımı vardı: Sarı, sıcak, hiddetli ve öfkeliydi; mavi, sakin, sert ve soğuk; kırmızı, ateşli, ıstıraplı ve gururluydu; yeşil, hareketsiz ve pasifti. Beyaz, gizli kuvvetlerle dolu bir sessizliği dile getiriyordu; siyah ise geleceği olmayan bir sessizlikti.’
Benim için sanat her zaman merkezde olmuştur. Bazen yaşamdan kaçmak için kısa bir mola, bazen yaşamı daha iyi anlamak için bir araç ve bazen sadece yeni birşey keşfetmek için tatlı bir yol. Yaşamdaki pek çok şeyin birbiriyle ilintili olduğunu düşünüyorum hatta tesadüf diye bir şeyin olmadığı kanısındayım. Yaşamın ve yaşamanın öylesine olmadığı bu evrende anlamlandıramadığıız şeylerin tümü bize kaotik ve uzak geliyor. Sanki yaşam beş duyumuzla algıladığımız kadar olsa içimiz nasıl rahat edecek. Oysa benim için tam tersi geçerli; bütün bu yaratım bu kadar basite indirgenirse muhakkak atladığımız birşeyler var demektir. Varoluşun başından beri insanoğlunun aklında hep tek bir soru oldu; ‘Ben Kimim?’ Ortaya kavram olarak atılan bütün ideolojiler, dinler, savaşlar, toplumlar hepsi sadece kim olduğunu arayan insanoğlunun aidiyet arzusunun yansımaları. Buradan bakınca bir tek soru bütün bunlara nasıl yol açtı denecek olsa bile; sorunun ağırlığının gücünü ortaya çıkarttığı eylemelerden anlayabiliriz. Bütün bunlar aslında bizi daha derine daha içimize doğru bir arayışa sürüklüyor. Sürüklüyor diyorum çünkü içsel yolculuklar genelde büyük buhranlardan sonra ‘mecburen’ keşfedilen ve keşfedildikçe daha cazip hale gelen arayışlar aslında. Uzun bir kış uykusundan uyanan bir ayı kadar sersem bir vaziyette kendimize o malum soruyu sormaya başlıyoruz yolun bir yerinde ve buhranın tetiklediği arayış başlamış oluyor.
Kendini aramayı çoğu insan yanlış anlar; kendimizi insanlardan soyutlamak, inzivada yaşamak olarak değerlendirirler oysa bu yanlış bir kanıdır; zira bu dünyaya belli hizmet ve görevlerle geliyoruz ve mesele kendimizi soyutlamadan keşfetmekte aslında. Bu yüzden yaşamda kalıp ona bağlanmadan ama soyutlanmadan da ruhumuzu bulabiliriz. Beden zihin ruh denilen bu evrensel denklemi ancak yaşamın bütün değişkenliğine karşı değişmeden kalarak dengeleyebiliriz. Tıpkı Kandinsky’nin dediği gibi nasıl ki her rengin bir özelliği ve anlatımı varsa bizim de her eylemimizin ve düşüncemizin bir amacı olmalı ve bu amaçta kendimizi bulmak üzerine olmalı. Çünkü ancak geniş bir pencereden bakarsak kavrayabiliriz.
Sanat bu bağlamda kişinin kendini anlaması, anlamlandırması için son derece yararlıdır. Hele ucunda rekabet olmadan yaratılan herşey aslında bizi kendi özümüze dahada yakınlaştırır. Bu sebeple sanatı para ve itibar kazandıran bir nesne olarak değil, kişinin kendini arayışında etkin olan bir yol arkadaşı olarak görebilirsek yaşamımızdaki yeni, farklı ve olumlu yaratımlar bizi çok yüksek bir farkındalığa taşıyacaktır; evrenin sesini, kendi kalbimizin sesini daha iyi duyup bedenimizle daha güzel bir ilişki içinde olacağız. Bir düşünsenize dünyanın her yerinde sanat kokan kaşifler olarak kendimiz arayacağız!
Sevgiyle kalın
OM Mani Padme Hum